Hablemitoğlu'ndan Gedik'e zehir zemberek yanıt!
Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu, Dünya Emzirme Haftası nedeniyle yapılan “istedikleri yerde emzirsinler” kampanyasına karşı çıkan Hürriyet gazetesi yazarı Ömür Gedik’e tepki gösterdi.
Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu, Dünya Emzirme Haftası nedeniyle
yapılan “istedikleri yerde emzirsinler”
kampanyasına karşı çıkan Hürriyet gazetesi yazarı Ömür Gedik’e
tepki gösterdi.
Ömür Gedik, “Kadınlar parklarda emzirsin mi?”
başlıklı dünkü yazısında Dünya Emzirme Haftası nedeniyle yapılan
“istedikleri yerde emzirsinler” kampanyasına karşı
çıktığını belirtip “Emzirsinler ama herkesin gözüne soka
soka yapmasınlar” diye yazmıştı.
Gedik yazısında şu satırlara da yer vermişti: "Kadınlar
tabii ki çocuklarını emzirsinler ama bunu herkesin gözüne soka soka
yapmasınlar. Kadınların emzirme özgürlüklerini sokak ortasında,
istedikleri yerde kullanmaları bana cinsellik ve libido düşmanı bir
hareket gibi geliyor. Hele hele parklarda, meydanlarda yapılan şu
toplu bebek emzirme eylemleri yok mu?"
Ömür Gedik’e tepki gösteren Sosyal Hizmet ve Sağlık Bilimleri
Uzmanı Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu ise, “Emzirmenin
ekolojik bir davranış olduğunu yıllardır anlatmaya çalışan bir
bilim insanı olarak, bu cahil kadının hem köşe kapıp hem de bu kör
cahil fikirlerini insanlara bu şekilde aktarmaya hakkı olmadığını
vurgulamak gerek çünkü...” diye yazdı.
Sosyal medya hesabında konuyu enine boyuna tartışan Prof. Dr.
Hablemitoğlu, hem anne sütünün bebeğe faydalarını hem de emzirmenin
cinsellikle olan ilişkisini ayrıntılarıyla aktardı.
İşte Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu’nun o
yazısı:
"Bu konuda yazmalı mıyım diye düşününce, en çok ben yazmalıyım
dedim kendi kendime. Emzirmenin ekolojik bir davranış olduğunu
yıllardır anlatmaya çalışan bir bilim insanı olarak, bu cahil
kadının hem köşe kapıp hem de bu kör cahil fikirlerini insanlara bu
şekilde aktarmaya hakkı olmadığını vurgulamak gerek çünkü...
Anne sütü ile beslenme bebekler için “toplam gıda
güvenliği”ni sağlar. Bebekler için hem tam bir gıda olarak
6 aydan daha uzun süre tüketime hazır, hemen üretilebilir ve hem de
besleyici özelliği olan başka bir gıda maddesi yoktur. Anne sütü
ile beslenen bebekler büyürken de temel besin maddeleri ve enerji
açısından sorun yaşamazlar. Anne sütü çocukların beslenme
bozukluğundan ve daha sonraki yaşlarda görülebilecek gıda
yetersizliklerinden korunmalarına yardım eder. Anne sütü bebekler
için ilk gıdadır. Anne sütü ile besleme kadına, aileye, topluma ve
tabii ki gezegenimize ekolojik bir beslenme, organik de denebilir,
olduğu için yarar sağlar. Dünya Anne Sütü ile Beslenme Eylem
Birliği (WABA-World Alliance for Breastfeeding Action) anne sütü
ile beslenmeyi desteklemek, geliştirmek ve yaymak için çalışan
aktivistleri, gönüllüleri hatta sağlık çalışanlarını ve sivil
toplum örgütlerini bir araya getiren küresel bir network(ağ) dür.
WABA bu kimliği ile Dünya Gıda Zirvelerinde hane halkı gıda
güvenliği tartışmalarına NGO forumları ile dahil olarak lobi
faaliyeti yapmaktadır. Gıda güvenliği karmaşık bir sorundur ancak,
anne sütü ile beslenme gıda güvenliği ile yakından ilişkili en
basit ve en doğal çözümdür.
TAZE SÜTÜ SAĞLIKLI KOŞULLARDA ÇOĞU ZAMAN BULMAK
GÜÇTÜR
Her yıl doğan 150 milyonun üzerinde bebek için anne sütü ile
beslenme yaşamın ilk 6-12 ayında garantili gıda güvenliğinin
garantisidir. Anne sütü yaşamın ilk 2 yılı ve daha sonrası için de
önemli bir sağlık yatırımıdır. Çünkü anne sütü ile beslenme
özellikle yoksul ailelerin bütçelerinden bebeğin beslenme
harcamalarını, aile için gerekli diğer gıda maddelerine
aktarmalarını kolaylaştırır. İşlenmiş sütün sağlıklı bir diyette
gerekli olduğuna ilişkin genel geçer yargıların zaman zaman
tartışıldığı, insanların 4-5 yaşlarına kadar süte ihtiyaç
duydukları, bu yaşlardan sonra, sütün tüketilmesinin çok da önemli
olmadığı bile ileri sürülebilmektedir. Özellikle kırsal kesimde
taze sütü sağlıklı koşullarda çoğu zaman bulmak güçtür. Bunun
nedeni süt hayvanlarından alınan sütü ailelerin kendi tüketimleri
için ya hiç ayıramamaları ya da uygun koşullarda saklayamamaları ve
tüketmeye hazır hale getirememeleridir. Bu durumda bebekler
hazır/işlenmiş besinler, karışımlar ya da süt tozu gibi gıdalarla
beslenmektedirler. Ayrıca dünyanın her yerinde süt ürünleri için
büyük bir pazar baskısı vardır.
Bebekler için gıda güvenliği hamilelik ile başlar. Anne sütü ile
beslenmeyi savunanlar anne sütü ile beslenmenin ulusal gıda
güvenliği stratejilerinin bir parçası olarak görülmesi gerektiğini
sıklıkla vurgularlar. Ayrıca anne sütünün bir ülkenin gıda
kaynakları ve gıda dengesi hesaplarında kapsanması gerektiği
üzerinde durulmaktadır.
ANNE SÜTÜ İLE BESLENME KÜRESSELLEŞME/KAPİTALİZM KARŞITI BİR
EYLEMDİR
Dünyadaki yaygın ve büyük gıda şirketleri (Nestle, Cargill,
Monsanto vs.) küresel gıda güvenliğinde söz sahibidirler. Bu
şirketlerin, anne sütünün yerine geçen besin ögeleri içeren ek
gıdalar ürettikleri iddiası ile yaptıkları reklam ve pazarlama
kampanyaları pek çok gelişmiş ülkede tepki çekmektedir. Özellikle
WABA’nın önderliğinde bu ürünlerin boykot edildiği de
bilinmektedir. Anne sütünün önemine ilişkin farkındalığı yaymaya
yönelik kampanyalar ile tüketicilerin kararlılığı büyük şirketlerin
pazarlama politikalarının değişmesine yol açmıştır. Bu nedenle ek
gıda reklamlarının ardındaki mesaj; genellikle bebeklerin
bağışıklığını güçlendiren ürünler satmak üzerinde yeniden
düzenlenmektedir. Ancak bu durum bir kaç kimya, tohum ve gıda
şirketinin dünya kaynaklarını kontrol eden tekeller olarak faaliyet
gösterdiği gerçeğini tabii ki değiştirememiştir. Çünkü ,serbest
ticaret bu şirketler ve dayandıkları endüstri için sınırsızdır.
Anne sütü ile beslenmenin karşısındaki en önemli tehdit gücü
giderek artan ulus aşırı gıda şirketleridir. Artık neyi nasıl
yiyeceğimizi daha fazla kontrol eden bu şirketler, seçilmiş
hükümetleri de uluslararası ticaret anlaşmaları ile etkilemeye
çalışmaktadırlar. Bu nedenle Türkiye’de bebekler için anne sütü
bankasına inanç hasasiyeti ile karşı çıkanların dolaylı olarak
kimlere destek olduklarının farkında olmaları gerekmektedir.
İşlenmiş gıdalarla beslenmenin örgütlendiği ülkelerde insanın var
oluşunu destekleyen doğal yaşam döngüsü iki temel doğa aktivitesi
üzerinde tehdit içermektedir:
Birincisi; bir yeni doğan için anne sütünün üretimi ve bebeğin anne
sütü alması anneden kızına, nesilden nesile, geçen emzirme
bilgisinin aktarılmasını sağlayan etkileşim zincirinin
kırılmasıdır.
İkincisi ise; tohumdan bitkiye gıda üretimi ile gıdanın
hazırlanması arasındaki bilginin aktarılması için gerekli
etkileşimin tahrip edilmesidir.
ANNE SÜTÜ İLE BESLENMEDEN YANA OLAN KADIN
ÖRGÜTLERİ…
Kadınlar bebeklerinin anne sütü ile beslenmesine ilişkin bilgiye
doğal yollarla izleyerek ya da içgüdüsel olarak erişebilirler,
tıpkı tohumdan gıda üretmenin mümkün olduğu bilgisini binlerce
yıldır taşıdığımız gibi… Ancak kadınların endüstrileşmiş/ gelişmiş
ülkelerde anne sütü ile beslenme bilgisini/alışkanlığını giderek
kaybettikleri, anne sütünün değerinin farkında olsalar bile
bebekleri için hazır/işlenmiş ürünleri tercih ettikleri de bilinen
bir gerçektir. Hem tohumlar hem de çocuklar gelişmeleri için
beslenmelidirler. Hiçbir şey bu doğal yaşam döngüsünü bozmamalıdır.
Oysa her iki döngüde aynı süreçleri uygulayan aynı şirketlerin
tehdidi ile karşı karşıyadır.
Genetik olarak insan proteinleri ilk transgenik süt danası Herman’a
aktarılmıştır. İnsan proteini ile anne sütü değerinde süt üretmek
için insan geni taşıyan biyolojik bir ortam yaratmaya ilişkin
deneysel çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. Anne sütü ile
beslenmeden yana olan kadın örgütleri tarafından yürütülen
protestolardan sonra şirketler elde ettikleri bu ürünü
“AİDS’i iyileştirmek için değiştirilmiş laktoferrin içeren
ürün” olarak tanımlamaya başlamışlardır. Transgenik süt
hayvanlarından elde edilen sütteki insan proteininden üretilen
bebek besin formullerinin, kesinlikle anne sütünün yerini
alamayacağı, bügün çeşitli ülkelerde sıklıkla dile
getirilmektedir.
Mart 1998’de bir Amerikan şirketi olan Delta ve Pine, terminatör
bir teknolojinin patentini alarak, kendi embriyolarını imha edecek
biçimde programlanmış tohumları üreterek pazarlamıştır. Böylece
insan yaşamının dayandığı tohum-bitki döngüsü telafi edilemez
ölçüde kırılmıştır. Bu teknolojinin amacı Amerikan şirketlerinin
sahip olduğu tohumların değerini arttırmak ve 3. Dünyada yeni
pazarlar açmaktır. Mayıs 1998’de bu terminatör teknolojiyi Monsanto
şirketi satın almıştır. Amerikan Ev Ürünleri Şirketi AHP, Monsanto
ve Wyeth de dahil olmak üzere pek çok tarım kimyasalları üreten
şirketleri satın alarak dünyanın en büyük ilaç, tarım kimyasalları
ve yaşam endüstrisi şirketi olmuştur. Anne sütü ile beslenmeden
yana olan kadın örgütleri, bu şirketlerin üretim anlayışlarının
neden olduğu bozulmanın, anne sütünün çeşitli toksinler içermesine
yol açtığına ve bununla mücadele edilmesi gerektiğine dikkati
çekmeye çalışmışlardır. Anne sütü ile beslenmeden yana olan kadın
örgütleri, emzirmenin hem kadınların kendi bedenleri üzerindeki
kontrollerini sembolize ettiğini, hem de kadınların medyadaki
tüketici ve cinsel obje algısı ile mücadelelerine katkı sağladığını
öne sürmektedirler.
EMZİRMEYE İLİŞKİN KADIN HAREKETİ İÇİNDEKİ
DAYANIŞMA
Kadın örgütleri anne sütü ile beslenmeyi benimserken, bunun
kadınların statüsü ve koşullarını geliştirmek için kadın
hareketinin belirlediği uzun vadeli hedeflere uygun ele alınması
gerektiğini de belirtmektedirler. Ayrıca emzirmenin bebeklerin
sağlığı için yararlarının yanı sıra kadınlara sağladığı yararların
öne çıkarılması ile anneliğe verilen değerin farklı bir boyut
kazandığına işaret ederken, bu yaklaşımın kadınların üretim ve
yeniden üretim (çocuk doğurma) rolleri arasındaki ilişkinin bir kez
daha düşünülmesine katkı sağladığını savunmaktadırlar.
Anne sütü ile beslenme konusunda kadınlar bilgi aktarımı için diğer
kadınlara güvenirler. Bu konuda doktorlara da güvenmeyi isterler.
Doktorlar anne sütü ile beslenmenin karşısındaki bebek besinleri
üreten şirketlere yenilmemeli, bu ürünleri geç önerme ya da hiç
önermeme açısından fikir birliği içinde olmalıdırlar. Emzirmeye
ilişkin kadın hareketi içindeki dayanışma, kadınların üretim ve
yeniden üretim yaşamlarını birleştirme gücünü arttıracağı gibi,
kadın dayanışmasının biyolojik ve kültürel yanını da
destekleyecektir. Feminist anlayış içinde emzirme, AİDS, cinsellik
ve kadın sağlığına ilişkin sorunların açıklanması ve çözümüne
ilişkin çalışmalarda kesişme noktası olmalıdır.
Emzirme küreselleşme ile yaygınlaşan işlenmiş gıda tüketimine ters
düşen, aynı zamanda ekolojik bir davranıştır. Anne sütü ile
beslenme kampanyaları bu açıdan tüketici hareketi ile de uyumludur.
Ancak özellikle kadın hareketi içindeki pek çok çalışmada
emzirmenin bu boyutlarına hiç değinilmez. Kadın sağlığına ilişkin
kampanyalar daha çok mensturasyon, doğum/doğum kontrolü, kürtaj,
menapoz gibi konularda yoğunlaşır. Son yıllarda BM’in ilgili
organları ve WABA’nın düzenlediği küresel forum ve toplantılarda
“ilk 1 yıl anne sütü” daha çok bebek odaklı ülke
kampanyaları (ki, Türkiye’de sıklıkla yapılan) gündeme
gelmektedir.
EMZİRME BİR İNSAN HAKKI KONUSUDUR
Emzirme kadınların ve çocukların haklarını birleştirir.
Emzirme-anne sütü ile beslenme bir kadın-çocuk hakkıdır.
Birbirinden ayrılmaz. Konu sadece kadınların emzirmeyi isteyip
istememesidir. Bu durumda kadının çocuk sahibi olmayı isteyip
istememesi gibi düşünülmelidir. Kadın çocuk sahibi olmayı seçerse
bunun koşullarına ilişkin bütün bilgiye ulaşmalıdır. Ailesi, toplum
ve sağlık kuruluşları bu bilgiye ulaşmasında önemli kaynaklardır.
Kadınları emzirmeye yönlendiren kampanyalar da görev yapan sağlık
çalışanlarının tutumları zorlayıcı olduğunda sonuç
başarısızlıktır.
Dünyada anne sütü ile beslenmeyi destekleyen kampanyalar pek çok
yarar sağlayacağı düşüncesi ile desteklenmektedir. Bunda öncelikle
emzirmeye vurgu yapan Çocuk Hakları Sözleşmesi gibi insan hakları
belgelerini içeren uluslararası sözleşmeler dikkati çeker. Ancak en
önemlisi anne sütünü oluşturan besin ögelerini kapsayan hazır
gıdaların pazarlanmasına ilişkin gıda kodeksleridir. Dünya Sağlık
Örgütü WHO ve UNICEF’in desteklediği 1981 yılından beri aktif hale
gelen bazı kurallar, anne sütünün içerdiği besin ögelerini kapsayan
hazır bebek mamalarının ve ek bebek gıdalarının geliştirilmesini
yasaklamıştır. Bu yasaklama, bebek gıdalarının ambalajlarında
“bebekler için 2 yaşına kadar en iyisi anne sütüdür” yazılmasını
sağlamıştır. Buna karşın yine de hazır gıda pazarında feminist bir
bakış açısına duyulan ihtiyaç açıktır. Çünkü bütün bunlar
insanların sorunu bir kadın hakkı ve çocuk hakkı olarak
algılamasında yeterli olamamaktadır. Emzirme-anne sütüne ilişkin
kampanyalarda ince bir çizgi vardır. Bebeklerini emzirmeyi seçmeyen
kadınların kendilerini suçlu hissetmelerine yol açılmamalı, büyük
şirketlerin bioteknoloji uygulamaları tüketici örgütleri ve kadın
örgütleri tarafından izlenmeli, gerekli tepkiler gösterilmelidir.
Ayrıca emzirme en iyi ekonomik yatırımdır. Buna ilişkin kar/zarar
analizlerini ekonomistler kolaylıkla açıklayabilirler. Ancak pek
çok insan için bu karmaşık olabilir. Bu nedenle kar/zarar dönüşümü
açık ve basit ifade edilmelidir.
Anne sütü alan çocuk emzirme aracılığı ile annenin biyoritmine uyum
sağlar, annenin yaşam düzenine alışır. Emzirme anne ve bebek
arasındaki en tamamlayıcı ve gerekli iletişim biçimidir. Ayrıca
emzirme yeryüzündeki yaşamın çeşitliliğini koruyan tek ve düzenli
bireysel bir uygulamadır.
Bütün bunları uzun uzun yazmamın tabii ki bir nedeni var. Kendisini
salt bir cinsel obje olarak görebilir Ömür Gedik. Hiç sorun değil,
bu durum kendisini ve kendisinin cinselliği ile ilgili arkadaşları
bağlar. Ancak emzirmeye bok atması cahilce, sorumsuz ve etik dışı
bir davranıştır. Memelerinin cinselliğini çocukların sağlığı
üzerinden yapması talihsiz bir tercih. Biz kendisini hayvan
haklarını koruyan, berbat sesi ile portakallı şarkılar söyleyen ve
averaj sinema eleştirileri yazan bir obje olarak kabul etmiştik
zaten. Bu arkadaşa önerim bilmediği konulara fazla girmemesi;
cinselliğini yükseltmek isterken topyekün battıkça
batabileceğidir..."
NEDEN YAZDI
Bu yazısına dair Odatv'ye konuşan Şengül Hablemitoğlu
şunları söyledi:
"Bu ve bunun gibi insanların gazetelerde köşeleri var.
Sorumsuzca başka insanları etkileme hakları yok. Bırakın emzirmeyi,
kadının cinsel obje olduğunu kabullenme noktasında ülkenin
kadınlarının içinden geçtiği koşullarda sorumsuz ve talihsiz
açıklamalar bunlar. Benim görevim bunların yanlışlığını anlatmak.
Yıllardır bu konularda kafa patlatan insanlara ve onca literatüre
geçen emeğe haksızlık..."
Odatv.com