Hande Fırat: "O telefonu kızıma bırakacağım"

Hande Fırat: “Önlemin ta 90’lı yıllarda en baştan alınması gerekiyordu. Bence siyasetçisi, gazetecisi, eğitimcisi, bürokratı hepimizin çıkarması gereken dersler var. Diğer taraftan geç gelen adalet adalet değildir, yani ortada haksızlık var ise mutlaka giderilmeli, bunu da unutmamak lazım”

Hande Fırat: "O telefonu kızıma bırakacağım"
Milliyet Gazetesi'nden Buket Aydın'ın röportajı...

- 2 sene önce ülkemizde 15 Temmuz’da bir darbe girişimi oldu herkesin bildiği üzere ve yine herkesin bildiği üzerine senin bu darbenin bastırılmasıyla ilgili çok önemli bir rolün var. Bunun ne kadar farkındasın? Yani böyle düşününce sana ne hissettiriyor?


Bazen sadece işinizi, işinizin gereğini yapmak ve vatandaşlık görevinizi yerine getirmek çok şey değiştirebilir. Kimileri “Ben korkmadım “ diyor, o geceyi hatırlarken. Ben korktum. Ülkem adına, geleceğimiz adına, çocuğum ve çocuklarımız için korktum. Üstelik insan olarak korktum. Ölebileceğimizi düşündüm. O geceyi hatırladığımda hala tüylerim ürperir, içim çekilir. İyi ki işimi yapmışım, iyi ki vatandaşlık görevimi yapmışım.

- Jetlerin havalarda uçuştuğu, Meclis’in bombalandığı, sığınaklara saklandığımız o gece Cumhurbaşkanı’yla FaceTime yapıp bunu canlı yayınlama fikri nasıl oluştu?

O gece, olayın ilk anlarından beri konuştuğum haber kaynaklarımdan biri de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Marmaris’te bulunan Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan idi. Oradan edindiğim bilgileri de gece boyu birkaç defa son dakika olarak ekrana yansıtmış ve canlı yayında anlatmıştım. Son görüşmemizde Hasan Doğan “Cumhurbaşkanı birazdan basın mensuplarına açıklama yapacak” demişti. İstanbul’u uyardık, onlar da, biz de açıklamayı bekliyorduk. Ama bu arada darbeciler tarafından ele geçirilen TRT Stüdyosu’nda “Sözde bildiri“ okunmaya başlandı. Bir süre sonra Hasan Doğan’ı tekrar aradım. Doğan’a “Açıklama ne oldu?” sorusunu yönelttim,  Periscope‘dan yaptıklarını söylediler. Ben de “Böyle bir gecede ne Periscopu bana bağlanın, ciddiyim!” dedim. Hasan Doğan , “Beyefendiye sorup, dönüyorum“ cevabını verdi. Bunlar anlık, dakikalık olaylar. Yani kimseye “Cumhurbaşkanı’na bağlanayım mı?” diye sormadım. Kimseyle konuşacak vaktim de yoktu. O an sadece aklımda o dönem iktidar CNN Türk’e çıkmıyordu, bir an bu sorun geldi. Kendi kendime “Sen sor, sen iste Hande“ dedim. Hasan Doğan aradı “Tamam bağlanıyoruz. Nasıl yapıyoruz?“ dedi. O arada Abdülkadir Selvi de gelmişti. Telefonumda Skype yoktu Hasan Doğan’a “FaceTime var, FaceTime’dan görüntülü konuşalım” dedim. Telefonum çalmaya başladı. Hasan Doğan görüntülü arıyordu ve tam arkasında da Cumhurbaşkanı vardı. “Acil beni yayına alsınlar!” diye bağırıyordum ofisin ortasında. Süre biraz uzamıştı ki, İstanbul rejideki arkadaşım, ”Hande’nin elinde telefon, acayip hareketler yapıyor” deyip yayına beni verdi. Ve tarihi yayın o şekilde gerçekleşti.

“Hedef haline geldin çok dikkat edin”

- O an neler hissettin? Öncesinde herkes çok korkuyordu. Geçti mi bu korku o bağlantıdan sonra?

O an hayatım boyunca saniyesi saniyesine hatırlayacağım bir andı. Kalbim dışarı çıkacak kadar hızlı atıyordu. Endişe, korku, ülkem, çocuğum, çocuklarımız, geleceğimiz, haberi kapmış olmanın büyüsü. Bütün duyguları aynı anda yaşıyordum. Herkes Cumhurbaşkanı’nın ne söyleyeceğinden çok, yaşayıp yaşamadığını, güvende olup olmadığını merek ediyordu. Bu bağlantı, Cumhurbaşkanı’nın görüntüsü başlı başına bir haberdi. Yönetmen arkadaşım birinci dakikada “Türkiye’deki tüm televizyon kanalları bize bağlandı” dedi, ikinci dakikada “Dünya televizyonları da yayında“ haberini verdi. Korku, heyecan, “Aman yayın düşmesin, hat kesilmesin“ telaşı, hepsi bir arada. Cumhurbaşkanı’nın tarihi sözleri… Yayın bittikten sonra tabii ki korku geçmedi. Çünkü Ankara’nın üzerinde uçaklar felaketti. Sonra üst düzey bir isim aradı, “Hedef haline geldin çok dikkat edin” dedi. Binamız merkezi bir alanda ve cam. Sonik patlamalar, bombalar ve ofisin ortasında çığlık atan çalışma arkadaşlarım. Eksi üçüncü kata yani garaja indik. Bu millet ve biz ne yaşadığımızı, nasıl direkten döndüğümüzü biliyoruz. İlerleyen günlerde bu terör örgütünün yurt dışına kaçanları, saklananları; o gecenin bir kurmaca olduğunu, benim de bu işin içinde olduğumu, telefon bağlantısının daha önce planlandığını söyleyecek kadar işi çığırından çıkardılar. Çirkin iftiralar attılar. Sözde dinin, imanın arkasına sığınan terör örgütü tetikçilerine “Yukarıda Allah var “ diyorum

- Çok büyük bir gazetecilik başarısının sahibi oldun. Etrafından nasıl tepkiler aldın?

Çok güzel tepkiler aldım. Kimi ağlattı, kimi gülümsetti beni. Dualar gönderenler, görünce “Seni bir öpeyim kızım“ diyenler, teşekkürler edenler. Sadece bizim insanlarımız değil, yurt dışından da tebrik ettiler. Ortadoğu coğrafyasından “Bizim de senin gibi yürekli kadınlara ihtiyacımız var“ mesajları geldi. Bunlar o ülkelerin yöneticilerinden geldi, insanlarından geldi. Batıdan gelen tüm mesajlar da tebrik içeriyordu.

- O gecenin öncesinde zaten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı tanıyordun, bir diyaloğunuz vardı. Bu olaydan sonra ne hissettin? Aranızda farklı bir bağ kurmuştur bu olay.

Tabii ki kurdu. Nehir 11 yaşındaydı. Bütün gece ağladı. Ben Nehir’i 16 Temmuz gecesi, gece yarısı görebildim. Hiç uyumamıştı. Beyefendi bizi Nehir’le birlikte kabul etti. Henüz bir hafta geçmişti üzerinden o gecenin ve Nehir gitmek istemedi “Anne söyle pastanede buluşalım, oraya yine saldırırlar” dedi. İkna ettim. Sayın Cumhurbaşkanı ile sohbet ederken bunu da konuştuk. Hatta Nehir uçak ve helikopter sesinden korkuyordu, bir hafta boyunca ara ara ağladı hep. Cumhurbaşkanı Nehir’e “Tehlike geçti, artık bunlar dost uçaklar, korkma“ dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk başbakan olduğunda ben Başbakanlık muhabiriydim. Uzun yıllar takip ettim kendisini. Ama bazı anlar vardır, hesapsız, çıkarsız, içinizden geldiği gibi ve işinizin gereği şeklinde davranırsınız. Öyle bir andır ki, ülkelerin tarihlerinde bir ya da iki kez yaşanır. Allah bir daha yaşatmasın. Tabii ki Beyefendi’ye büyük saygı duyuyorum, tabii ki ailemiz için çok özel bir insan.

“Telefonumu ‘Anne sakın ölme’ diyen kızıma bırakacağım”

- Cep telefonun da simgeleşti aslında hatta  o dönemde satın almak için teklifte bulunanlar oldu bildiğim kadarıyla... Biraz anlatır mısın?

Telefon benim özel telefonumdu. Benden daha meşhur bir hal aldı. Türkiye’den, yurt dışından mesajlar geldi, satın almak isteyenler oldu. Telefon şu an bende. Eğer devletimiz bir müzeye isterse tabii ki oraya vereceğim veya ömür boyu saklayıp o gece “Anne sakın ölme” diyen kızıma bırakacağım.

-  Bir de o geceyi anlatan bir kitabın var. Adı da “24 Saat 15 Temmuz’un Kamera Arkası”. Bu kitabı yazarken olayları tekrar yaşamışsındır.

Söz uçar, yazı kalır derler. Kitabı yazarken her anı tekrar yaşadım. Kızımın, ailemin, benim korkularımızı tekrar tekrar yaşadım. 15 Temmuz gecesinde ağlamadığım kadar; kitabı yazarken ağladım. İşini yaparken kendini tutman, sakin olman gerekiyor. Duygularımı kontrol etmek mesleğimin cilvesi… Ama her şey bitip de, tekrar o anları yazıya dökerken, işte o noktada tüm duygularınla yaşıyorsun.

“Kaşımı kaldırmam bile haber oluyor”

- Ekranda çok sinirli ve soğuk bir yapın var. Ama normalde çok neşelisin. Hangisi gerçek sen?

Yaptığım haberler, yorumlar, siyaset, gündem derken evet ekranda biraz gergin olabiliyorum. Ama normalde kendiyle fazlasıyla barışık, kendiyle dalga geçebilen, eğlenceli biriyimdir. Bazen kızımın bile benden daha olgun olduğunu düşünüyorum. Gerçek ben içimdeki küçük kız çocuğu tabii ki. Allah aşkına kaşımı kaldırmam ya da gülmem bile haber oluyor. O yüzden ekran ayrı… Ama normal hayatımda deli doluyum.

- 2 yıl geçti bu olayın üzerinden peki ülkede neleri değiştirdi sence bir gazeteci gözüyle?

Darbeye kadar ülkemizde birçok olay oldu. Danıştay saldırıları, 27 Nisan Muhtırası, kaset şokları, Gezi olayları, dershanelerin kapatılması gibi. Terör örgütünün örgütlenmesi ve 15 Temmuz bazı önlemlerin alınması gerekliliğini ortaya koydu. OHAL, KHK’ lar, örgütün finansal güçlerinin engellenmesi, yurt dışındaki faaliyetlerinin durdurulması, eğitim, medya kurumlarının tasfiyesi gibi birçok önlemler alındı. Dış politikadan, ekonomiye, yargıya kadar birçok şey değişti. 15 Temmuz öncesi ve sonrası siyaseti oluştu. Her şeyden önce ben mesleğe polis muhabiri olarak başladım, bir de bana ilk yıllardan itibaren iyi bir arşiv sistemi tutmayı öğrettiler. İnternet ve teknoloji bu aşamada değildi tabii o yıllarda. Örgütü; polis raporları, MGK raporları, okuma ve araştırmalarımdan yıllardır tanıyorum. Önlemin ta 90’lı yıllarda en baştan alınması gerekiyordu. Bence siyasetçisi, gazetecisi, eğitimcisi, bürokratı  hepimizin çıkarması gereken dersler var. Bir defa bu dersleri hiç unutmamak lazım, bunlardan biri de devlette liyakatin önemi. Diğer taraftan geç gelen adalet adalet değildir, yani ortada haksızlık var ise mutlaka giderilmeli bunu da unutmamak lazım.
Konular Röportaj